31 Ağustos 2012 Cuma

Her Ay Bir Kitap-Çözüm Olmak

Ayın sonuna geldik, daha 2.kitabımızı tavsiye edemedik. Çünkü, kitaplarda yazılanların her bölümüne inanmıyorum. Bazı konuları ticari amaçla abarttıklarını, farklı yönlere çektiklerini düşündüğüm için malesef tavsiye etmekte tereddüt ediyorum.

Hal böyle olunca da fazla bir seçeneğim kalmıyor. O yüzden, kitaplarda özellikle size sadece vizyonlamayla, hiç çaba göstermeden bir şeyleri elde edeceğinizi söyleyen kısımlara şüpheyle yaklaşın.

Neyse, kitabımıza gelelim. Darel Rutherford'un güzel bir kitabı. Kitap içinizdeki gücün farkına varmanızı sağlıyor, size umut veriyor. Çok güzel taktikler var kitapta.


Yalnız şuna dikkat edin. Hiç çaba göstermeden bir şeyleri elde edebilirsiniz demiyor. Önünüzdeki engelleri, daha ziyade kendi kendimize koyduğumuz engelleri nasıl ortadan kaldıracağımızı anlatıyor. Engeller kalkınca, kimse size bir şeyleri altın tepside sunmaz. Sizin bir şeyler yapmanız gerekir. Zengin olmak için hayal kurmanın ötesi gerekir. Araştırma, finansal bilgi, belki bir danışman... İyi bir sevgili bulmanız için kafanızı dışarı çıkarmanız, sosyalleşmeniz, biraz kendinize bakmanız...

Hadi bakalım, bu ay da bu kitapla devam edelim, sevgiler :)

Davranışlarımız Tesadüfi Midir?

Bazen yaptığımız şeyden pişmanlık duyarız, bazen utanırız, rezil olduğumuzu düşünürüz, kendimizi salak gibi hissederiz. "Niye böyle yaptım ki?" felan diye düşünürüz. O an, boşta bulunup yaptığımızı sanırız :)

Olayın doğrusu nedir peki? Binlerce farklı davranış, tepki çeşidinden neden o salakça olanı yapmışızdır :) Aslında, sizin oluşturduğunuz, kurallarını sizin koyduğunuz dünyanızda farkında olmadan diğer davranış çeşitleri elenmiş ve özellikle o davranış seçilmiştir. Bilinçaltınız, hızla bir muhakeme yapar. Özellikle de "boşta" bulunduğunuz anlarda bu muhakemenin farkına bile varamazsınız. Bilinçaltınız, kısa devre şeklinde tepkiyi size verdirir :) Siz de sanırsınız ki "boşta" bulundunuz, arkadaşlarınız sizi etkiledi, anneniz beyninizi yıkadı vs vs vs.

Ya da pişmanlık duyarsınız, kendinizi kötü hissedersiniz. Ama işte neden böyle davrandığınızı çözmek istiyorsanız kimseyi suçlamayın.

Bilinçaltınız belki de gerçekten kendinizi "salak" gibi hissetmenizi ve oradan uzaklaşmanızı sağlamak istemiş olabilir. Bilinçaltınız sizinle hisleriniz aracılığıyla konuşur.

Ya gerçekten o hissi yaratmak istemiştir.
Ya da bilinçaltınız, davranışı ve hissi iki farklı sebep için üretmiş olabilir.

Örneğin; masada oturuyorsunuz, ayağınız masanın ayağına değdi. Kedi sandınız, ve bir çığlık, herkes size baktı, siz de utandınız. Şimdi bilinçaltınız çığlığı, sizi utandırmak için attırmadı. Tehlikede olduğunuzu sandı, yardım çağırmanızı sağlamaktı amacı. Ama, durum öyle değildi tabi. O zaman bilinçaltınızdaki başka bir kodunuz devreye girdi. Toplum içinde insanları rahatsız ettiğinizi hissetmenizi sağladı ve bu şekilde bir daha çığlık atmanızın önünü kesmeniz için utanmanızı gerekli gördü.
(Ki bunun biraz daha derinine indiğimizde değersizlik duygusu açığa çıkar ve bu değersizlik duygusuyla bir daha yüzleşmek istemez bilinçaltı, zayıf olduğunu gizlemek ister. Utanç bunun için hissettirilir, o davranıştan uzak tutmak için.)

Hep diyorum ya, o davranışı yapmak zorundaydınız. Sizin o zaman için başka seçeneğiniz yoktu. Ya altında yatan sebebi bulun ya da "keşke"lerden vazgeçin...

sevgiler :)

30 Ağustos 2012 Perşembe

Acımasız Eleştiriler Karşısında

İnsanların bizim hakkımızda fikirlerini söylemesi, özellikle de olumsuzsa bazen hoşumuza gitmez. Saçınızı beğenmezler, kıyafetinizle ilgili yorumları vardır, ojenizin rengi uyumsuzdur, vs, vs, vs... Kimimiz buna bozuluruz, kimimiz utanırız, kimimiz saldırıya geçeriz, kimimiz bunun önünü kesmeye çalışırız...Hepimizin çeşitli taktikleri vardır.

Neden bu duruma izin veririz? Neden rahatsız oluruz, bunun bilinçaltı sebebi nedir? Niye böyle tepki gösteririz, belki binlerce farklı tepki seçeneği varken, biz niye bu şekilde davranmak zorundayız? Bunları şimdi bir kenara bırakıyoruz ve olaya farklı bir bakış açısı getiriyoruz.

Size bunu söyleyen kişinin kafasında da ayrı bir gerçeklik, beğeniler, zevkler, kısacası ayrı bir dünya vardır. O anda söylediği şey de bu dünyaya ait bir yorumdur aslında. Dolayısıyla, onun gerçekten bu şekilde düşündüğünü ve kendi dünyası içinde doğruyu söylediğini anlayın. Zaten siz bunun farkına vardıktan sonra verebileceğiniz en güzel tepki şöyle olur: "Doğrudur, öyle diyorsan öyledir!". Gerçekten de öyle diyorsa onun için öyledir.

İşte bu kadar, sevgiler :)

29 Ağustos 2012 Çarşamba

Güzel Bir İlişki İçin Beklenti Listesi Hazırlama

Bunu örnek olarak veriyoruz. Siz de benzer bir listeyi hazırlayın. Bir ilişkiniz varsa bile, bunu geliştirmek için karşılıklı oturun ve yazın.

Önce olmazsa olmazlarımız. Bir ilişkide neler hissetmek istersiniz?
-"biz" duygusunu hissetmek,
-ilişkide bir anlam ve önemim olduğunu hissetmek,
-kendimi güvende ve rahat hissetmek,
-ona karşı hayranlık duymak,
-yanımda taşıdımda gurur duymak(güzel olsun, herkes benim için "helal olsun" desin, toplum içinde onure olayım :))
-o yanımda olmadığı zaman da huzurlu olmak (bunu, sürekli cep telefonlarını kontrol edip, "beni niye aramıyor" diyenler için yazdık :))
......gibi.

Taviz verebileceklerim. Beklentileriniz, ama olmazsa da ilişkinin yıpranmaması:
-kendimi tamamen özgür hissetmek: e artık bir ilişkideyim, kendimi arada sırada bağımlı hissedebilirim
-sürekli yanımda ve her konuda destek beklemek: çok fazla bağımlılık olmasın
-tartışmalarda ona haksız olduğunu kanıtlamak: var böyleleri, hayatları hep haklı olduklarını kanıtlamakla geçiyor
-sürekli değer görmek, kendimi kral ya da kraliçe gibi hissetmek: onun da morali bozulabilir, canı sıkkın olabilir
....gibi.

İşte, listenizi hazırlayın. Olmazsa olmazlarınızı hissedin. Böyle bir ilişkide olduğunuzu hayal edin. Ne kadar mutlusunuz, di mi?

sevgiler :)

Ruh Eşimiz Mi? Zıddımız Mı?

İlişkiler sona yaklaştığı ya da sonlandığı zaman hep karşı taraf suçlanır. Biz mağdur taraf oluruz. O da suçlu taraf.

Benim bakış açımda suçlu yoktur. Sadece sizin beklentilerinizi karşılayamayan, siz farklı bir insan olsaydınız belki mutlu bile olabileceğiniz birisi vardır. O yüzden suçlamak yerine, onun o şekilde davranmak zorunda olduğunu kabul edin. Daha farklı yapamaz, yapamazdı.

Suçlu yoktur ortada. Sizin beklentileriniz karşılanmamıştır. Belki o, bu beklentileri farketmemiş, belki de siz ona söylediğinizde anlamsız bile gelmiştir. Emin olun ki aynı şey sizin için de geçerlidir.

O halde, ne yapmalıyız? Önce, kendimizi tanımalıyız, beklentilerimiz nelerdir, bunları belirlemeliyiz. Bu konuda bir örnek vericem sonra. Karşımızdaki kişinin bu beklentilerimizi karşılayıp karşılamadığına bakmalıyız. Mesela, dominant iki insan birbirleriyle çatışma yaşayabilir. Ama zıt karakterler birbirlerini tamamlarlar. Zıt karakterlerin sosyal, kültürel anlamda uyumu ilişkiyi sürükler. Dominant, kontrolcü bir karakter destekçi bir karakterde aradığını bulabilir. Destekçi olan da dominant bir karakterde beklediği güveni bulabilir. Detaycı bir insanı detayların içinden kontrolü elinde tutan bir insan çıkarabilir. Böyle karakter zıtlıklarından bir ahenk doğar. Arkadaş, dost seçimimiz bize bu konuda harika ip uçları verir aslında. Kimin yanında en rahat, en memnun, en iyi, en uyumlu hissediyorsunuz kendinizi?

İşte önce bir ilişkiden ne beklediğinize karar vermeniz gerekir. Olmazsa olmazlarınız nelerdir? Kırmızı çizginiz yani. Taviz verebileceğiniz noktalarda da değişime açık olmanız gerekir. Ki bu karşılıklıdır. Karşınızdaki de değişime açık olmalıdır. Kişilerin esnekliği ilişkinin kaliteli süresini arttırır. Ama, kişilerden biri sabitse, yani biz kısaca kalas diye ifade edelim, o zaman tek başınıza kalırsınız, iki kişilik ilişkide kendi kendinize çırpınırsınız.

Umarım denginizi bulursunuz ya da bulmuşsunuzdur. Tam istediğiniz gibi bir ilişki yaşamak zor gibi görünse bile iki tarafın bilinçli yaklaşımıyla bunu başarabileceğine inanıyorum ben.

hepinize sevgiler, sevgi dolu günler :)

Her Sabah Gülümseyerek Uyanın :)

Her sabah mutlaka ve mutlaka pozitif bir şeyler okuyun ya da bir şeyler dinleyin ya da ezberleyin, kendi kendinize tekrar edin. Hatta birkaç pozitif cümleyi küçük bir kağıda yazın ve yanı başınıza koyun. Sabah kalkınca hemen bunu okuyun, yüzünüzde gülümseme oluşsun. Ezberleyin, uyandığınız anda gözlerinizi bile açmadan bunu tekrar edin. Bir süre sonra tüm hücreleriniz bu mutluluğa bağımlı hale gelecektir, çok güzel bir şey, di mi?

İşte, velhasıl, her sabah güne nasıl yapıyorsanız yapın ve gülümseyerek başlayın :)

sevgiler :)

Not: Bu arada oyunumuz nasıl gidiyor? Kendinizle ilgili bir şeyler yakalayabildiniz mi? Devam o zaman :)

27 Ağustos 2012 Pazartesi

Haftanın Oyunu-Aynalar

Bu hafta boyunca sizlerle bir oyun oynayalım.

Oyunumuz şöyle: Birisi hakkında olumsuz bir şey düşündüğünüz zaman bunu hemen bir ayna gibi kullanıp, kendimize çeviriyoruz.

Mesela, "ne kadar sinir bir insan" diye düşündüğünüzü farkettiğinizde "ne kadar sinir bir insanım" diye çeviriyoruz, "o çok yalancı" dediğimizde "ben çok yalancıyım", "ondan nefret ediyorum" yerine "kendimden nefret ediyorum", "zavallı" yerine "zavallıyım"...vb.

Aynalar oyunumuzdan keyif alacağınızdan eminim :)

iyi oyunlar ve sevgiler :)

26 Ağustos 2012 Pazar

Aşk Evliliği Mi? Mantık Evliliği Mi?

Bekar ya da eşiyle ilişkisini geliştirmek isteyen arkadaşlarımız için de küçük notlarımız var :) Yazılarımda deneyimlediğim şeyleri yazıyorum aslında, ama bu biraz kitapvari olacak. Gene de faydalı olabileceğine inanıyorum.

Şimdi, mantıklı bir ilişkide kişi duygularını görmezden gelmektedir. Genelde de "aşk karın doyurmaz", "zaten bi süre sonra aşk felan kalmaz" denir. Bu inançlar, kılavuzluk yapar. Bu şekilde örnekleri de varsa inançlarımız iyice güçlenir.

Ama duyguların görmezden gelinmesi de bir süre sonra o ilişki içinde kişiyi mutsuz kılar. Çünkü bizim aşk dediğimiz şey hissettiklerimiz ve bunu hissettirenden oluşmaktadır. Bu duyguları hissetmediğimiz zamansa bir eksiklik ve yalnızlık yaşarız.

Herkesin ilişkide hissetme ihtiyacı duyduğu şey farklı olabilir: kimi güçlü, kontrol elinde; kimi zeki, akıllı; kimi bir anlamı, önemi olan; kimi sürekli dikkati çeken vb bir kişi olduğunu hissetmek ister. Eğer karşınızdaki kişi size bunları hissettiriyor ve siz de onun ihtiyaç duyduğu hisleri tetikleyebiliyorsanız ne ala. Ama eğer, ihtiyaç duyduğunuz hissi tetiklemiyor, bir de üstüne iyice zıddına gidiyorsa mantığınızı devreye sokma zamanı gelmiş demektir. Mesela; siz ilişki içinde bir anlamınız, bir öneminiz olduğunu baskın bir şekilde hissetmek isteyen bir kişiyseniz, karşınızdakinden gelen bu yöndeki sinyallere odaklanacaksınız; eğer o da bu yönde bir sinyal gönderemezse kendinizi ilişkide -üzgünüm ama- bir "hiç" gibi hissedersiniz. Bu sizin anlamsız, önemsiz olduğunuz anlamına gelmez. Sadece karşınızdaki bunu hissettiremiyordur. Böyle bir ilişki içinde olmak tabi ki sizin tercihiniz.

Ciddi yöndeki aldatmaların altındaki en büyük sebep de budur aslında. Ciddi aldatma derken, vazgeçilememesi, günübirlik olmaması gibi.

Sosyal ve kültürel olarak beklentilerinizi karşılıyor, ortak paydalarda buluşuyorsanız, ayrıca güveniyorsanız, duygularınızın da sesini dinleyin. Hatta, en başta hislerinize kulak verin ki zaman kaybetmeyin, sizin için anlamsız bir ilişkiye bağımlı kılmayın kendinizi.

Sonuç olarak, mantığınızı aşk için mutlaka devreye sokun. Ve her zaman karşınızdakini değiştiremeyeceğinizi bilin(bir süre baskılarsınız ama o istemedikçe özüne dönecektir). Sizi mutlu etmeyen bir ilişkiyi hem kendinize hem de karşınızdakine olan saygınızdan bitirmeyi bilin.

Biliyor musunuz? Bir çok evlilik, bunun farkında bile olmadan devam etmekte. Ve insanlar, artık bağımlılıklarını yıkamadıkları için, dışardaki yeni bilinmeyen hayattan çekindikleri, yalnız kalmaktan korktukları için bunu sürdürmekte. Ömür de böyle tükenmekte. Halbuki, mutlu olarak geçirilse bir evlilik, o hayat ne kadar değerli olur, di mi? Bizden söylemesi :)

sevgiler hepinize :)

24 Ağustos 2012 Cuma

Bazen Sınanırız

Aslında her zaman bir sınavdayız. Ama bazen bu çok can acıtıcı şekilde olabilir. Mesela, bu bir kaza sonucu bedensel bir hasar. Mesela, terör saldırıları. Mesela, savaşlar, ve özgür iradenizin elinizden alınması. Mesela, tecavüzler..Bunları yazarken bile tüylerim ürperiyo inanın :(

Biliriz ki bunlar dünyaya aittir, yani geçicidir. Fakat, hissettiklerimiz içimizi acıtır. Bu acı yaşanmak zorundadır. Bizi daha dikkatli olmaya, neslimizin sağlam bir şekilde hayatta kalabilmesi için, toplu yaşamda birbirimize daha fazla kenetlenebilmemiz, daha güçlü olabilmemiz için gereklidir. Yaradılışımız böyledir. Bir annenin çocukları için kendini feda etmekte bir an bile tereddüt etmemesi gibi, onun canının acımasına dayanamaması gibi...

Ama bazen olana engel olamayız. Ne kadar üzücü de olsa olacağı varsa olur. Kabullenmek uzun zaman alabilir. En sonunda da bizim elimizde olan tek şey, kendimizi perişan ederek, kendimizi bu şekilde cezalandırarak, değiştiremediğimiz koşullara ruhumuzu esir edip etmemektir aslında. Buradaki sınavımız da budur. Ama, Allah hiçbirimizi böyle sınamaz inşallah (amin deyin lütfen). Ve bu sınavın içinde olanlara da Allah'tan sabır dilemekten başka elimizden bir şey gelmiyor. Çünkü ne olanı değiştirebiliriz, ne de onların sınavını verebiliriz, sadece kalbimiz, desteğimiz, dualarımız onlarla...

sevgiler

17 Ağustos 2012 Cuma

Ah Sevdiklerimiz De Değişse Keşke

Bizim yardımımız maddi değil tabi, manevi açıdan :)

Siz değişimin içten başladığının farkındasınız diyelim. Siz değişirseniz, etraftaki herşeye bakış açınız değişecek, bu sizin tavırlarınıza, konuşmalarınıza, ruhsal durumunuza yansıyacak. E, siz de ne verirseniz, karşılığında onu alacağınız için, dünyanın, diğer insanların size yaklaşımı değişecek.

Bunları biliyorsunuz, ufak ufak deniyorsunuz, ve meyvelerini de topluyorsunuz. Harika :)

Ve en sevdiğiniz, yakınınızdaki insanlara da bunu anlatmaya çalışıyorsunuz. Ama anlamıyorlar :(

Niye? Çünkü henüz onların gerçekliğinde bu söyledikleriniz yok. Bilinçaltı, o yaşa kadar bir dünya kurmuş kafasında. O dünya da güvenilir mi? İhtiyaçlarını karşılıyor mu? Yetiyorsa, tamamdır. Değişmesine gerek yok, aksine de koruması gerekir o dünyayı. O yüzden sizin anlatmaya çalıştıklarınızı kesinlikle kabul etmez. Etse bile unutur, türlü taktikle sizi başından savar.

O yüzden, üzülmeyin, yapacağınız tek şey buna saygı duymaktır. Bu, onun hayatı, onun seçimleri, onun deneyimi. Saygı duyun, izleyin. Arada yine deneyebilirsiniz. Ama, sonuç aynı olacaktır. Taaa ki kendisi artık değişmek isteyene kadar...İşte, o zaman ona yardım edebilirsiniz. Bu onun seçimidir. Başkası onun yerine böyle bir seçim yapamaz, bunu kabullenin.

sevgiler :)

Fedakarlık

Malesef fedakarlık, arkasında acaip beklentisi olan bir huydur, davranıştır, karakterdir, artık ne derseniz...

Fedakarlık yapan insan, farkında olmadan bunun karşılığında değer görmeyi, önemsenmeyi, sevilmeyi bekler, belki bu şekilde diğerlerini kontrol de ediyordur, çünkü kontrol etmesi gerekiyordur, bilinmez.

Ama bir süre sonra, fedakarlık beklentileri karşılamadığı zaman sıkıntılar başlar. Bilinçaltı o beklentileri farklı bir yolla karşılamayı da bilmiyordur. Bilinçli olarak bir çok yol sayılabilir. Burda, bilinçaltınızın kendi dünyasını korumaya çalışması sözkonusu olduğunda, hep dediğimiz gibi bilinçaltımız baskın gelir.

En güzeli, fedakarlık yaptığımız zamanlarda bir durup, bu size sıkıntı verecek bir fedakarlıksa "neden yapıyorum?" diye kendimize sormaktır. "Yapmasak n'olur?" diye de meydan okuyabilirsiniz bilinçaltınıza.

Fedakarlık, karşı tarafı da sıkıntıya sokar. Kimse beklentilerinizi tam anlamıyla karşılayamaz, onları o şekilde bir sorumluluğun altına itemezsiniz. O zaman mutsuz olursunuz, suçlayıcı olursunuz, hem kendinizi hem de karşı tarafı yıpratırsınız.

Kimsenin insafına kalmış felan değilsiniz aslında, bunu bilin. Siz zaten değerli ve önemlisiniz. Bir şey yapacaksanız, kendiniz istediğiniz için yapın. Sonunda sıkıntı duyacaksanız da bunu uygun bir dille anlatın. Başkaları için yaptığınız şeyleri karşılık beklemeden yaparsanız hayal kırıklığına da uğramazsınız, o insanlara bağımlılığınız da kalmaz. Sadece keyifli ilişkileriniz olur.

Karşınızdaki insan böyleyse peki? Bunu da başka bir yazımızda ele alalım artık :)

sevgiler :)


15 Ağustos 2012 Çarşamba

Hala Affedemiyorsak, Buyrun İkinci Tekniğimize :)

Eğer ki bir önceki tekniğimiz size hafif geldiyse, hatta içimizdeki kızgınlık, kin, öfke daha da bir ortaya çıktıysa, bingoo :) Harikasınız. Şimdi o zaman bu ortaya çıkan duygumuzu boşaltacağız.

İlk tekniğin işe yaramadığı için hayal kırıklığına uğradıysanız, içinizdeki bu kinden asla kurtulamayacağınızı düşündüyseniz üzülmeyin. Zaten derinlere inmiş kinlere karşı ilk tekniğimiz, üstüne örttüğünüz örtüyü kaldırma işlevi gördü. Görevini de başarıyla tamamladı.

Hadi şimdi devam... :) Gözlerimizi kapatıyoruz.

Elimize kocaman bir balyoz alıyoruz. Evet, yanlış okumadınız: Balyoz :)
Sonra o kişinin, istediğiniz boyuttaki taş heykellerini kafanızda sıraya dizin.
Vurun hepsine sırayla, yerle bir edin onları. Hepsi tuz-buz olsun, dağılsın, parçalansın. Teker teker, tüm gücünüzle. Haykırın ona istediklerinizi ve indirin kafasına balyozu. Rahatlayana, yorulana kadar devam edin. Dökün içinizi. Kontrol sizde şu anda.

O heykeller zaten kafanızın içinde. Bu kadar kinlendiyseniz, çok fazla heykeliniz var demektir. Vurun, kırın, haykırın, ne geliyorsa aklınıza söyleyin, medeniyet yok bu tekniğimizde. Sonuna kadar. Her gün devam edin buna. Gerekiyorsa her gün kaldığınız yerden devam. İçinizdeki bütün o heykelleri kırın. Artık heykel kalmasın. Yeni heykel yapmaya yorulsun zihniniz.

Niye böyle biliyo musunuz? Bastıra bastıra çok dolmuş bardağınız öfkeyle, boşaltmanız lazım bunu bir şekilde. Bunu da ancak ya kendinize ya da kendinizden daha zayıf gördüklerinize karşı kötü davranarak yapabilirsiniz. İşte, mesela çoğu çocuk niye dayak yediğini bile anlamayamadan büyür :)

sevgiler :)

14 Ağustos 2012 Salı

Kadir Geceniz Mübarek Olsun!


Ve Peygamber Efendimizin bir hadisi ile devam edelim:
"İki günü birbirine denk olan bizden değildir."

Bu hadisi yazmak istiyordum, özellikle de bugüne bıraktım. Her akşam, kafanızı yastığınıza koyduğunuzda bir muhasebe yapın ve o gün sizi rahatsız eden şeyleri düşünün. Ve neden rahatsız olduğunuzu bulmaya çalışın. Ya da hayatınızda eksikliğini hissettiğiniz şeyleri düşünün. Bu şeye sahip olduğunuzu hissedin. Sizi rahatsız eden şey ne? Sizi bolluktan, bereketten uzak tutan nedir? Bunu keşfedin. Ya da bugün yapmak istediğiniz ama yapamadığınız birşeyi, neyin size engel olduğunu. Ya da küçük bir iyilik planlayın yarına, bugün yapmadığınız. Yarına küçük bir yenilikle uyanın...

Bu sözün anlamı çok büyüktür. Ertesi güne, hücreleriniz yenilenir, bedeniniz yenilenir. Ama ruhunuza bir adım daha atmış olarak uyanmak da gereklidir. Bu da beyninizdeki sinir ağlarınızın yenilenmesidir. Mekanizma harika kurulmuştur. Yönetim de "düşünceleriniz"dir. Kullanın bunu. Düşüncelerinize hükmedin, onlar sizi yönetmesin, siz onları yönetin.

Tekrardan kadir geceniz mübarek olsun...

"Biz onu (Kur'an'ı) Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir misin? Kadir gecesi, bin aydan hayırlıdır.. O gecede, Rablerinin izniyle melekler ve Ruh (Cebrail), her iş için iner dururlar. O gece, esenlik doludur. Tâ fecrin doğuşuna kadar." (Kadir Suresi)


sevgiler :)


Bloğumuz Hakkında-Dünyaya Yayılıyoruz

Günaydınlaaarrr :)

Bloğumuzu şimdiye kadar ülkemiz dışında Amerika, Rusya, Almanya, Birleşik Krallık'tan arkadaşlarımız izlerken artık Belçika, Lübnan ve Lüksemburg'dan da takip edilmekteyiz. Hepinize yeniden HOŞGELDİNİZ demek istiyorum :) Dünyanın dört bir yanında takipçilerimizin olması harika bir şey :) Ama, hedefimiz daha fazla kişiye ulaşmak. Ne kadar çok kişiye ulaşırsak, o kadar iyi. Çünkü dediğim gibi herkesin bu dünyada bir kez yaşama şansı var ve bu şansı kullanırken eğer biz farkındalığın, değişimin güzelliğini yaşıyorsak onlara da bunu anlatmalı, hatırlatmalıyız.

Unutmayın, değişim içimizde başlar, sonra bütün dünya değişir.

sevgiler :)

11 Ağustos 2012 Cumartesi

"Affetmek"

Bu kelimeyi okuduğunuz anda aklınıza kim ya da hangi olay geldi? Demek ki halâ içinizde o yükü taşıyorsunuz.

Şimdi size bir taktik vericem, mutlaka uygulayın:

Sahne 1:Gözlerinizi kapatın ve o yaşadıklarınızın bir senaryo olduğunu düşünün. Senaryoyu yazan ve yöneten sizsiniz. Demek ki bundan öğrenmek istediğiniz bir şey var. Olayın içindeki kişi ya da kişilerle de anlaşmışsınız, onlara teklif götürmüşsünüz, onlar da gönüllü kabul etmiş. Ve şu anda, oturmuşsunuz senaryoyu onlara anlatıyorsunuz, her birine ne yapması gerektiğini, nerede durması gerektiğini, nasıl bir tavır takınmasını hepsini anlatıyorsunuz, onlar da sizi anlamaya çalışıyor, iyice ne yapacaklarını soruyorlar. Siz kostümlerini gösteriyorsunuz, makyaj da yapılacak oyuncularınıza, makyöz bekliyor. Kameramanlar kenarda, çay içiyor. Siz son kez bir kameraların yerini kontrol ediyorsunuz. Ve herkese biraz sonra oynayacağınız oyun için teşekkür ediyorsunuz, çok heyecanlısınız, çünkü oyun sizin oyununuz.

Sahne 2: Kameranın arkasındasındasınız, yönetmen koltuğunda. Ve "motor"... Aaa bi bakiyorsunuz, ikinci bir siz de oyunun içinde, "helal olsun, ne güzel rol yapıyormuşum" diye düşünüyorsunuz. Tüm senaryo oynanıyor, arada kesiyorsunuz, tam kafanızdaki gibi oynanması gerekiyor.

Sahne 3: Oyun bitmiş. Makyajlar, kostümler çıkmış. Herkesin elini sıkarak uğurluyorsunuz. Gülümseyerek, herkesle küçük muhabbetler ediyorsunuz. Teşekkür ediyorsunuz, sevgilerinizi iletiyorsunuz. Keyifli bir yorgunluk var herkesde.

Bu sahneleri kendi içinizde daha rahat hissedeceğiniz şekilde kurgulayabilirsiniz.

Ama, şunu unutmayın ki, eğer o yükü halâ içinizde taşıyorsanız ruhsal olgunlaşmanız için öğrenmeniz gereken dersi öğrenmemişsiniz demektir.

sevgiler :)

9 Ağustos 2012 Perşembe

Ev İyi Bir Yatırım(Mı)dır

Ev iyi bir yatırım, diye düşünülür. Bütün birikim buna yatırılır. Şimdi bana, "sen ruhsal özgürleşmeyle uğraş, parayı götüren götürsün" gibi eleştiriler geliyor(çok tatlılar:)). Evet, haklılar, benim tek uğraşım kendi hedefim. Ama, sizlere bu konuda da yardımcı olabilmek için kendimi geliştirmeye çalışıyorum.

Ve bu konuda ilk öğrendiğim, idrak ettiğim şey şu: Sistemin varlığına uyanmak ve parayı elinde getirisi olacak bir şekilde tutabilmek. Milyon dolarlık bir evde oturup da yarın işinizden ayrıldığınızda bir geliriniz yoksa bu evinizin pasif bir yatırım olduğunu gösterir.

İlk kural: Parayı nasıl kazanıp, nasıl harcayacağınız değil, nasıl elinizde tutacağınızı öğrenmenizdir.

Zenginler, böyle yapıyorlarmış :)

sevgiler :)

Kazandıkça Harcatan Sistem

Öyle bir düzenin içindeyiz ki çarklar şöyle dönüyor: Sistem size, kazandıkça aynı ürünün, malın daha iyisini sunuyor.

Genç bir çifti ele alalım: Kazanıp biriktirirler. Bu birikimin üstüne kredi de çekerek kendilerine bir ev alırlar. Borçlar bitince sıra arabayı yenilemeye gelir. Yine biraz birikim, üstüne kredi ve yeni araba. Bir süre sonra ev küçük gelir. Yeni bir ev aranır, e bari olmuşken iyisi olsun diye birikimin üstüne yine kredi çekilir. Genç çift, bu sırada yaşlanır tabi :)

İşte sistem, her defasında daha iyi, daha kaliteli bir "yaşam standartı" sunar, biz de bu çarkın içinde döneriz :)

sevgiler :)

En Sonunda Hayat

En sonunda önemli olan hayatınızın içindeki yıllar değil,
Yıllarınızın içinde yaşadığınız Hayattır!

Abraham Lincoln

8 Ağustos 2012 Çarşamba

İradesiz Miyiz Yoksa?

İrade ve nefis herşeyi çözer gibi bakarız. Ama irade gösterdiğimiz şeyin ne olduğunu bilmeyiz.
Diyet yaparken, o nefis yemeklere, pastalara direnen değildir irademiz.
İçimizdeki bize direnir. Ve bilinçaltımız her zaman galip gelir. Bunu sakın unutmayın.
Çünkü onun esas görevi sizi korumak, kollamak, yaşatmaktır.
Bu görevle sizin yanınızdadır.

O yüzden "iradesiz" değiliz hiçbirimiz. Sadece bilinçaltımızın güçlü iradesini lehimize kullanmayı, çevirmeyi bilmiyoruz.
O yüzden, hep derler ya, "düşüncelerinize dikkat edin, onlar kaderiniz olur" diye.
Kontrol bizde, güç bizde. Sadece ne kadar güçlü olduğumuzun farkında değiliz. Halbuki şimdi yaşadığınız hayatınıza bir baksanız. İçinde olduğunuz bu olumsuz durumları bile yaratacak güçtesiniz. Bilinçaltınıza bu yönde emirler vermişsiniz. O da size istediğiniz hayatı sunmuş, sunmakta da. E bilinçaltınız da sizin kontrolünüzde olduğuna göre, artık bilinçli seçimlerinizin hayatını yaşamak zamanı gelmedi mi sizce?

O zaman neymiş, "kontrolsüz güç, güç değilmiş" :)

sevgiler :)

Erteleme Alışkanlığımız

Bir kere, bir şey alışkanlık haline gelmişse bilin ki onda bir kazancınız vardır. Ertelemek de aynı şekilde.

Genelde ertelemenin arkasında yatan sebeplerden biri mükemmelliyetçiliktir. Mükemmele ulaşmanız zor olacağı için sürekli ertelersiniz. Altında yetersizlik duygusu vardır.

Ya da ertelediğiniz işin şu kısacık hayatta yapmaya değer olmadığını düşünürsünüz.

Ne olursa olsun, "ertelemek" size faydalı bir şey olmasa zaten işe koyulursunuz. Bu fayda da her zaman dediğimiz gibi mantıklı dünyanızda değil, bilinçaltı dünyanızda saklıdır.

Onu keşfetmek için, içinizdeki ses tam "ertelemeniz gerektiğini" söylüyorken onu bir dinleyin. Karşısına oturmuş onu dinleyen bir başka kişi gibi dinleyin ve ona "neden" diye sorun? Cevap yavaş yavaş gelecektir, emin olun. Ve içinizdeki sesin aslında sizi korumaya çalıştığını bilin.

sevgiler :)











7 Ağustos 2012 Salı

Aman Allah'ım "Kendimi Seviyorum", Yoksa Ben Bencil Miyim?

Bir gün, iki erkek çocuk yanımdan bisikletle geçiyorlardı. O sırada da biri diğerine meydan okurcasına: "Sen arkadaşını mı daha çok seviyorsun, kendini mi?" diye sordu.

Ötekinin ne dediğini duyamadım. Ama akıllıysa gülüp geçmiştir diyorum. Çünkü, eğer arkadaşımı derse, muhtemelen soran çocuk okkalı bişiy isteyecek, kendimi derse "bencillik"le suçlanacak :)

İşte, malesef çoğumuzun bilinçaltında genelde bu inanç var. Kendini sevmek, bencillikle eş değer. Sanırım, toplu yaşamı, bireysel yaşama göre daha avantajlı kılan kültürümüzün bir etkisi bu. Dışlanma korkusu, insanın kendini ikinci plana itmesine sebep oluyor.

Halbuki insan içinde olmayanı dışında görebilir, hissedebilir mi? Kendine merhamet etmeyen başkalarına merhamet edebilir mi? Kendiyle barışık olmayan dünyayla barışabilir mi? İçinde mutlu olmayan, dışardaki mutlulukları, sevinçleri farkedebilir mi? Kendini aldatan insan başkalarına güvenebilir mi? Kendini güzel bulmayan insan, başkalarını beğenebilir mi?

Kendini sevmeyen insan başkalarını sevebilir mi? O yüzden "kendini sevmek" bencillik değil, insan olmanızı onurlandırmaktır, kendinize layık olduğunuz değeri vermektir, öyle değil mi?

sevgiler :)

Bilinçaltının Gücü

Sürekli inançlarımızın ne kadar güçlü olduğunu, söylediğimiz sözlerin, düşüncelerin kendi gerçekliğimizi yarattığından bahsediyoruz ya işte size hoş bir hikaye:

Alerjik astım tanısı konulan genç bayan, artık burun fısfısı kullanmak zorundadır. O da zorda kaldığı her an açar ilacını, iki burnuna da fıs fıs. Böylelikle rahatlamaktadır. Fakat, bir ay sonra neyi farkeder dersiniz: İlacın içindeki kapağı açmadığını :) Meğerse ilaç burnuna hiç ulaşmadan psikolojik olarak rahatlamaktadır. Anlattığına göre de daha sonra, ilacı atmıştır.

Bu tip, çok olaylar yaşamışız, duygumuşuzdur. İşte bilinçaltımız aslında bu kadar güçlüdür. Ve zaten bize hizmet etmektedir. Ama farkında olmadan koyduğumuz kuralları uygulamaktadır. Bizimse amacımız onu kendi bilinçli hizmetimize almaktır.

sevgiler :)

5 Ağustos 2012 Pazar

Ramazan Pidesinin Tadı Mı, Hissettirdikleri Mi?

Ramazan pidesine benim gibi dayanamayan çoktur heralde. Tadı, lezzeti çok güzel, güzel olmasına da doysa bile yedikçe yiyesi geliyor insanın.

Sizi bilmem ama bu tat, bu koku, bu lezzet bana iftar sofralarımızı hatırlatıyor: kalabalık aile, birlik-beraberlik, hoş muhabbetler, neşe, sofrada yok yok olunca bolluk, bereket, en özel yemekler, değerlilik hissi, karşılıksız sevgi...Bu duygularla birleşen baskın ve o an'a özel lezzet...

Ve hatırlıyorum, bundan 5-6 sene önce, hiç hoşlanmadığım bir ortamda, kendimi gergin hissettiğimde ne kadar çok yediğimi.

Ve dün akşam, kuzenimin asker yemeği için yine bir araya geldiğimizde tadına bakmaya bile ihtiyaç duymadığımı...

sevgiler :)

4 Ağustos 2012 Cumartesi

Negatif İnsanlar

Eğer ki yapabiliyorsanız onları hayatınızdan mümkün olduğunca uzaklaştırın. Onlar, sizden beslenmektedirler.

Uzaklaştırın, uzak durun, mesafe koyun. Bu hayata bir kere geliyorsunuz, siz buna layık değilsiniz ve bu insanlarla uğraşacak kadar lüksünüz yok!

sevgiler :)

Hayalleri Olan Arkadaşlar

Hayallerinize, hedeflerinize ulaşmak için etrafınızda yine hayalleri, umutları olan arkadaşlarınız olsun ki sizi teşvik etsinler, siz de umutlarınızı canlı tutabilesiniz. Hem, hedeflerinizden bahsettiğiniz zaman onlara daha sıkı sarılırsınız. Hem umutlarınızı yitirdiğinizi hissettiğinizde size tutkunuzu hatırlatırlar.

Mümkünse, bunu yapın. Daha canlı hissedersiniz kendinizi, daha coşkulu...

Aslında burda, ben de bunu yapmaya çalışıyorum: sizi uyandırmaya, kımıldatmaya...

sevgiler :)

Yaşam Koçu

Hayatınızda mutlaka bir yaşam koçunuz olsun. Bu anneniz, babanız, arkadaşınız, eşiniz, çocuğunuz bile olabilir. Tek yapacağı şey, sizin sorun olarak gördüğünüz durumlara farklı bir bakış açısı getirmek, sizin o ruhsal durumda göremediğinizi göstermek olmalıdır.

sevgiler :)

3 Ağustos 2012 Cuma

Elimde Kaldı Kalacak Vites Kolu :)

Bugün arabayı valeye verdim. Geri aldığımda vitesi geçiremiyordum, yuvasından çıkmış sanki. 1'e 2'ye geçmiyor, boşta dönüyor. Neyse, arabayı bi hareket ettirmeyi başarınca, "tamam" dedim, "beni götürür". Durumu zar zor idare edip, servise kadar götürdüm arabayı.

Şimdi, öyle bir durum ki valeyi şikayet etsen, adamı ya işten atarlar ya da aylığından keserler. Zaten ne kadar alıyordur ki? E ama, bu sefer de ben kendimi mağdur hissettim. Öyle ya hem zor durumda kaldım, hem de maddi hasar.

İşte, biz buna ikilem diyoruz. İki durum da sizi memnun etmez. Çünkü ikisi de ortak kaynağı tüketmektedir. İkisini de görmezden gelemezsiniz. Bastırdığınız taraf sizi rahatsız eder.

Bunun için ikisi arasında bir uzlaşma şarttır. Neyse, iki tarafın da memnun kaldığı bir anlaşma imzaladık günün sonunda :)

Sonra, kardeşimizden öğrendik ki (erkek olmanın farkı tabii, anlıyorlar bu tip şeylerden) arabanın o parçası zaten eskimiş, bizim valeye denk gelmiş, olacağı varmış. Çerçeveyi genişlettik, anlam değişti, rahatladık.

Biraz da avantaj çıkardık olaydan: Park etmeyi öğrenmek lazım galiba, ayrıca otomatik vites olsa ne iyi olur.

Bi de cesaretimize hayran kaldık. Sen cep telefonunu evde unut. Yolda kalır mıyım, başıma ne gelir kalırsam, kime nasıl haber veririm, diye sorgulamadan çık yola. Kendimize inandık, güvendik. Hedefe kitlendik. Olumsuzluğa odaklanmadık, ters bişiy olursa da onu o zaman düşünürüz dedik.

Günün sonunda günün özeti işte böyleydi. Çok güzel bir deneyim oldu benim için :) Eminim bu hafta, sizler de böyle hikayeler yaşamışsınızdır. İşte önemli olan yaşadığımız hikayeler değil, onları hangi açıdan gördüğümüzdür...

sevgiler :)

2 Ağustos 2012 Perşembe

İki Yanım

Bugün bir süre de olsa kendimi yine mutlu hissettim.
Hayallerimin gerçekleşeceğine inandım.
Hayattan keyif aldım, hayat bana keyif verdi.
Bugün bir süreliğine de olsa kendimi değerli hissettim.
İnsanlara da aynı değeri gösterdim.
Onlar da bana.
Gülümsedik birbirimize, gülümsettik birbirimizi.
Bugün bir süreliğine de olsa çok güzel hissettim kendimi.
Daha derinimi gördüm galiba,
Oradaki muhteşem güzelliği.
Bugün bir süreliğine de olsa anlamlı buldum varlığımı.
Küçük de olsa bir şeyin değişmesi için gerekliydim.
Varlığım bunun için burdaydı.
Bugün bir süreliğine sevdim kendimi.
Ne çok ihtiyacım varmış meğerse,
Sevmeye, sevilmeye.

Bugün bir süre sonra bitti herşey, dünyaya geri döndüm.
Acıdım kendime, ama zalimce.
Hayalleri sildim, umutları boğdum, sevgiyi kovdum hayatımdan.
Hak ediyor muydum ki bunları?

Ama sonra, hangi yanımın gerçek olduğuna şüphe ettim.
Acaba, hangisi gerçekti, ben gerçekte hangisiydim?
Hangi yanımı yaşatmalı ve beslemeliydim?
Bu şüpheye düşünce, cevap zaten kendiliğinden geldi.
Çünkü, sevgi, umut ve mutluluk, korkuyu her daim yenerdi...

sevgiler :)

1 Ağustos 2012 Çarşamba

Sorun Kimin?

Ortada rahatsız olduğunuz bir durum var diyelim. Öncelikle:

1. Siz kendinizi ifade edene kadar karşı tarafın hiçbir yükümlüğü yoktur.

2. Rahatsız olan siz olduğunuza göre de "sorun sizin sorununuzdur".
"ama sorunu çıkaran o, kaynağı o" demeyin.

3. E, siz bu şekilde bir davranışa izin vermişsiniz demektir, o da bu izni kullanıyor demektir.

O zaman napıcaksınız? Artık, size böyle davranılmasına izin vermeyen bir kişi olmak istiyorsanız:

1. Bu rahatsızlığınızı ona ifade edeceksiniz. Eğer ifade edemiyorsanız, bilinçaltında sizi engelleyen bir şey vardır. Genelde bayanlar, yine ilkel zamanlardan gelen bir kodla, çatışmaya girmekten kaçınırlar, kendilerini bastırmak yoluna giderler.

2. Ve bu sorununuz için ondan yardım isteyecek, uzlaşmaya çalışacaksınız. Burda, dikkat edin, onu değiştirmeye çalışmıyoruz.

Kabul eder, uzlaşırsa ne alâ. Ama etmez, kayda bile almazsa, önümüze yine 2 seçenek çıkıyor:

1. Ya ultimatom çekip, bir yaptırım uygulayacaksınız ki sizin artık 'eski siz' olmadığınızı anlayacak,

2. Ya da aynen eski şekilde devam edeceksiniz, arada yine rahatsız olup, patlayacaksınız, döngü şeklinde devam edeceksiniz.

Aslında son bir seçenek daha var, tamamen değişip artık umursamayan biri olacaksınız.

Seçenekler bol. Daha da çıkarırız aslında ama önce şunu tespit etmek önemli: Sorun kimin sorunu?

sevgiler :)

Korkmak Ya Da Korkmamak

Geçen hafta fobi derecesinde bir köpek korkusu vakasıyla çalıştık. Oldukça başarılı bir sonuç yakaladık. "Köpek" lafından bile korkar durumda olan danışanımız, tenha bir saatte tek başına köpeklerin yanından geçmeyi başardı. Bunu düşünerek, mantığıyla yapmadı, yapabilse şimdiye kadar yapardı. Duygularının esaretinden kurtuldu. Neyse, buna başka bir yazımızda değinelim.

Şimdi burda, üstüne basmak istediğim nokta, kendisinin tedirginlikten de tamamen kurtulmak istemesi. Ve benim bu noktada artık durmam. Neden?

Çünkü, burada ince bir çizgi var. Bilinçaltımız biri korumak için korku ya da tedirginlik duygularını hissettiriyor. Bunlar gerekli duygular. Yoksa bir tehlikenin yaklaştığının farkına varamayız. Ve özellikle bayanlarda bu tür duygular daha da gelişmiştir. İlkel zamanlarda, erkekler ava çıktıklarında, barınaklarında dışardan gelecek tehlikeye karşı tetikte olmalarını sağlayan duygulardır.

O yüzden bizi koruyan korkularımızla, artık bizi sadece sıkıntıya sokan korkularımız arasında o ince farkı anlamamız gerekir ve ona göre çözüm üretmemiz. Ve hayat korkularımıza esir edemeyeceğimiz kadar güzel...

sevgiler :)

Olayın İçinde, Olayın Dışında

Birbirimize ne kadar çok akıl veririz, di mi? "Şöyle yap, böyle de".

Olayların dışında olup, dışardan baktığımızda daha sağduyulu yaklaşabiliriz. İçindeysek duygularımız mantığımıza baskın gelir.

O halde, yaşadıklarınızın durum değerlendirmesini yaparken, hani yaşadıklarınız kafanızda dönüp dururken, neden bir de dışardan bakmıyorsunuz. Belki bu defa farklı bir şey yakalarsınız.

sevgiler :)

Etiketler