4 Ekim 2012 Perşembe

Biz "Adını Fatmagül Koymakla" Meşgulkene

Dün akşam televizyon başında mutlu mesut Hürrem'i, Kuzey'i, Güney'i izlerken bir twitter'a göz atalım dedik. Aman Allah'ım o da ne! Herkes #SavasaHayir diye feryat ediyor. Gençler, İngilizcelerini konuşturmuş, "biz Türkler savaş istemiyoruz" diye dünyaya seslerini duyurmaya çalışıyorlar. Basın haberlerine bakıyorsun, sağolsun ecnebi bizi çoktan savaşa sokmuş, iyice de gaz vermeye çalışıyor.

Ülkeler arası ilişkiler de insanlar arası ilişkilere çok benziyor aslında. Sizin rahatsız olduğunuz bir kırmızı çizginiz var. Bu kırmızı çizgiyle koruduğunuz değerleriniz var; bir "değerler bahçesi" olarak düşünün. Bunun ötesine geçip değerlerinizi çiğneyen birine tepki gösterirsiniz. Tepki vermez de sineye çekerseniz, değerleriniz daha da çiğnenir. Bazen en baştan tavırlarınızla, bazı sınırlar koyarsınız ki cesaret bile edemesin kimse. Bunu karşı tarafa hissettirirsiniz. Onlar da sizin değerler bahçenize adım bile atamazlar. Atsalar, başlarına ne geleceğini tahmin ederler ve tahmin ettiklerinden korkarlar. Bunlar sessiz iletişimin parçalarıdır.

Ülkeler arasında da aynı şeyler geçerlidir. Milli gelirlerin yaklaşık %90'ının savunma sanayine harcandığını okumuştum zamanında. Doğrudur. Karşı tarafı, güç gösterisi yapmadan, güçlü olduğuna ikna etmen gerekir, bir nevi korkutma yani. İlla savaşarak kendini kanıtlaman gerekmez. Göz korkutmak yeterlidir. Bu da karşı tarafta caydırıcı bir etki yapar.

Şimdi Suriye'yle aramızdaki problemde de benim aklıma 2 seçenek geliyor:
1. Ya biz onları yeterince ikna edemedik (tırstıramadık)
2. Ya da kaybedecek bir şeyleri kalmağına inanıyorlar.

2.'si çok tehlikeli. Kaybedecek bir şeyi kalmadığını düşünen insan, her şeyi göze alabilir.

Umarız, ve diliyoruz ki çözüm, "yurtta sulh, barışta sulh" ilkesinin ışığında bulunur. Karar mekanizmaları, fevri davranmaz da sağduyulu bir şekilde adım atarlar. Ben akıllıca ve sağduyulu davranacaklarına inanıyorum.

Bu vesileyle, şu küçük hikayeyi de hatırlayalım :)

Günlerden birgün italyan Büyükelçisi Ata ile görüşmek ister ve huzura kabul edilir. O zamanın muhtelif ekonomik-siyasi konuları hakkında konuşulduktan sonra, büyükelçi "Ekselans, dün Roma ile yapmış oldugum bir görüşmede; "Hükümetimizin Hatay'ı almak istediği kararını size iletmem söylendi" der.
Odada buz gibi bir hava eser. Ata, büyükelçiye birşeyler daha ikram eder ve iki dakikalığına odadan ayrılır. Döndüğünde ayağında çizmeleri, üzerinde mareşal üniforması, belinde tabancası vardır. Doğruca masasına gider, manyetolu telefondan Mareşal Fevzi Çakmak'ın bağlanmasını ister ve Çakmak'a;
"Paşam, İtalyan dostlarımız Hatay'a gelmek istiyorlarmış. Hazır mıyız?" der.

Fevzi Çakmak durumu anlar ve "Biz hazırız Paşam" diye yanıtlar...
Ata büyükelçiye döner ve "Biz hazırmışız. Hükümetinize söyleyin, isterlerse gelip Hatay'ı alabilirler" der. :)))

sevgiler ve barış dolu günler dileyelim biz de...

 

Etiketler