30 Haziran 2012 Cumartesi

Zor Kişilerle Yaşamak-I (Ah Benim Kör Talihim :))

Zor kişilerle yaşamak, evet kabul zordur. Ama aslında buna hangi açıdan baktığınıza göre değişir. Yaw hemen, "de get, bunun neresi şans, gel de sen yaşa, kör talihin de körü bu" demeyin :) Diyorsanız da devam edin okumaya...Bakalım o kadar şanssız mıymışsınız?

Uyumlu diye nitelendirdiğimiz insanlarla iletişim kolaydır, yaşamak kolaydır, uzlaşmak kolaydır, sinir sistemimiz harabolmaz, rahatızdır, taviz vermemiz gerekmez. İyidir, güzeldir, keşke hep böyle de olsa di mi? Ama zor kişilikler adı üstünde bizi zorlar. Hele bi de iş yerindeyse, of aman offff...

Bir de olaya şu açıdan bakalım mı? Zor kişiler, sizde rahatsız olduğunuz duygularınızı açığa çıkarır. Yüzleşmekten kaçtığınız yönleriniz ortaya çıkar. Kendinizi geliştirmek için bir fırsattır bu. Kendinizi neden rahatsız hissediyorsunuz? Bu öfke veya kızgınlık işinize yarıyor mu? Sınır çizmede mi sorun yaşıyorsunuz?...

Ya bu durumun içinde kendinizi talihsiz görüp mağdur rolüne devam edersiniz ya da bunu bir avantaja çevirip hayat oyununun bir üst seviyesine çıkmak için basamak olarak kullanırsınız ki bir üst seviyede o zor kişilikle yaşadığınız gerçekliğiniz de biraz daha silikleşecektir, hatta ona şükreder duruma geleceksiniz...Seçim sizindir :) (gördüğünüz gibi seçim sizin diyorum, sizi zorlamıyorum :))

sevgiler

Antalya yolunda....

Afyon'a geldik. Ama nasıl geldik? Benim hatun(5 yaşındaki kızım) çok sabırsızdır. Afyon'a yaklaştıkça başladı sıralamaya: "Daha gelmedik mi, 100 saat mi sürecek, tatile gitmek çok uzunmuş, yaşlanınca mı orda olucaz, 90 yıl-80 yıl sonra gidicez, daire mi çiziyoruz biz, daha gelmedik mi, amerika bile daha kısa, eve dönelim, bi daha tatile gitmiycem" :))

Aslında ilk bakışta çok dezavantajmış gibi görünen bu sabırsızlık mizacı, ilerde onun çok işine yarayacak...En azından, değiştiremeyeceği durumlar ve olaylar için böyle bir rahatsızlık hissederse kendini değiştirmesi gerektiğini farkedecek, içindeki potansiyelin farkına varma şansı olacak...

Bense ona sadece yol gösterebilirim: Tatil yolun sonu evet, ama yolculuktan da keyif almalı...An'ın tadını da çıkarabilmeli, di mi?

Afyon'dan sevgiler :)

29 Haziran 2012 Cuma

Adalet Nerdedir? Kimindir? Benim midir? Senin Midir? :)

Adalet, adalet...Şu son zamanlarda herkes bir adaletsizlikten bahsediyor: Ama haksızlık bu, ama haksızlık şu...

Adalet, sizin dünyaya bakış açınızdır aslında. Size adil gelen şeyler, gelmeyenler. Ve adil gelmeyen bir şeyi nasıl yeniden avantaja dönüştürebildiğinizdir sizdeki güç...

Size bunu küçükken yaşadığım bir hikayeyle örneklemek istiyorum: Bir matematik sınavı ertesi günü, öğretmen yanına sınıftaki bir arkadaşımızı çağırmıştı. "Sen bu soruyu görmemişsin heralde, görsen yapardın", dedi ve sınav kağıdına soruyu çözmesine izin verdi. İlginç bir tesadüftür ki ben de bir soruyu atlamıştım. Babama anlattığımda olayı bana yeniden çerçeveledi, farklı bir bakış açısı getirdi: "O arkadaşın, bundan sonraki sınavlara bu duruma güvenerek daha az çalışacaktır. Sen de daha fazla çalışıp, daha dikkatli olacaksın". Ve gerçekten de dediği gibi oldu.

Bu çok basit bir örnek gibi gelebilir. Ama bazen hayatımızdaki bakış açısını değiştirdiğimizde "adalet" değişebilir. Belki de o anda arkadaşımıza yapılan ültimason, aslında onun geleceğini etkilediği için adil değildi. Belki ben, babamın bakış açısını bilmeden, takılıp kalsaydım, kendimi çok haksızlığa uğramış hissederek devam edecektim. Halbuki hiç de öyle düşünmeden devam edebildim hayatıma.

O zaman nedir bu "adalet"? Herkese aynı davransan bile, herkes aynı olmadığı için değişen birşey...Hayatta sizin de çok örnekleriniz vardır eminim...

sevgiler :) -yazım fazla mı ciddi oldu bu sefer ne :))


Ama... Ama... Ama...

Diyorlar ki "sizin önünüzdeki engelleriniz AMA"larınızdır...Doğru diyorlar ve devam ediyorlar "Artık AMA kullanmayın..."

İşte burda olmuyor :) "Ama" diyorsanız, mutlaka bir sebebiniz vardır. Bilinçaltınız, anne karnından itibaren oluşmaya başlar. Bir orman düşünün, suyu, havası, toprağı, bitkisi, hayvanıyla ekolojik bir bütünlük ve denge içindedir. Sizin düşünce yapınız da aynı şekildedir. "Ama"larımız da dengeyi sağlıyordur. Mutlaka bir sebebi vardır "Ama"larınızın, o sebebi bulmadan bu "Ama"ları kaldırmanız, kendi kendinizi kandırmaktır malesef :)

Orada sizi korumaya çalışan bir bilinçaltınız vardır, onu es geçemezsiniz. Ancak onunla işbirliği yapabilirsiniz. Neden koruduğunu ve artık bunun işe yaramadığını, ya da bu şekilde sizi engelleyerek değil de farklı yollarla da sizi koruyabileceğini bilinçaltınıza yeniden kodlarsanız, o zaman sorunu kaynağında çözmüş olursunuz.

Tek yapacağınız "AMA"larınıza dikkat etmek :) Sizi kaynağa götürecek bir izdir onlar...

sevgiler

Allah'ım bu dünyaya ben niye geldim :)))

Kendine bir hedef belirle! Öyle bir hedef olsun ki bu, senin olsun, başkalarının sana biçtiği, çizdiği bir hedef olmasın...İçinde bir tutku olsun: Önüne set çekseler, ezip geç herşeyi, rüzgarı karşına al, yıkılsan da kalk ayağa ve devam et, sonuna kadar... Öyle bir tutku işte...

Aslında, hepimizin bu dünyada bir misyonu olduğunu düşünüyorum. İçimizde bir yerlerde o tutku, o aşk hala var, ama öyle bir dünya kurmuşuz ki kafamızda o hedefin ne olduğunu, onu ne kadar çok istediğimizi unutmuşuz bile. Güvenli dünyamızda, rahatımızı bozmadan yaşayıp gidiyoruz.

Halbuki bu dünyaya bir kere geliyoruz. Neden geldiğinizi bulun! Bu dünyaya niye geldiniz, sizin amacınız, misyonunuz ne? Belki bir pastacı, belki bir kuaför, belki bir boyacı, belki pilot, belki belki belki belki...Belki sadece rahat etmek bile olabilir. O zaman ona odaklanın. Neyse, ona odaklanın...

Bu hedefi nasıl mı bulacaksınız? Aaaa, hakikaten çocukken ne olmak istiyordunuz? Çok mu çocukça ve komik geliyor artık yoksa :)

sevgiler

Yaşama Sevincimiz

Bu yazıları okumak baştan hoş gelir, sonra uygulaması zor gelir :)) "Okurken hoş da dersiniz, iş pratiğe gelince zor"...

Ama sonra bir bakmışsınız ki artık sebepsiz yere mutlu oluyorsunuz...O zaman anlayın ki bir zamanlar kaybettiğiniz "yaşama sevincinizi" yeniden kazanmışsınız demektir :)

Ve artık, farkında olduğunuz için tekrar elinizden kaçırmanız zor demektir :)

sevgiler

28 Haziran 2012 Perşembe

Gerçeklik, Gerçeklik! Nedir şu gerçeklik :)

Gerçeklik, gerçekte sizin kafanızda yarattığınız sanal dünyadır :) Bu kadar :))

Açalım biraz di mi? Mesela, objeler vardır, diyelim ki karpuz(niye karpuz diye sormayın :))) Şimdi, sözlükte bir karpuz tanımı var, birbirimizle de karpuz diyince anlaşıyoruz, binbir dilde de karpuz desen aynı şey anlaşılır. Fakat gerçeklik dediğimiz yer, beynimizdir ve beynimizde karpuz'a karşılık gelen bir dizi sinir ağıdır. Gözümüzü kapattığımız zaman hepimizde farklı bir imaj belirir. Hatta kimimiz bu imajı siyah-beyaz, kimimiz renkli, kimimiz bulanık, kimimiz çerçeveli, kimimiz küçük, kimimiz büyük...vs böyle görürüz. Bu imaja eşlik eden koku, tat, kinestetik farklılıkları da eklediğimizde parmak izi gibi farklı diyebiliriz.

Bir sembolü vardır bizde her objenin, her soyut kavramın, duyguların, inançların, tavırların, davranışların...Hepsi beynimizde bir bölgeye denk gelir, hafızamızda saklanır.

Bir de şöyle sınıflandırılırlar: Kimi kesinlikle doğru, kimi kesinlikle yanlış, kimi şüpheli...İşte gerçekliğiniz, sizin bu sınıflandırmanızdır...Ve isterseniz, sizin için artık engel teşkil eden bir inancınızın sınıfını değiştirerek onu önünüzden kaldırabilirsiniz. Örnek mi: çok kazanmak için çok çalışmak gerekir, çok güldük ağlıycaz şimdi, bütün erkekler aynıdır, ben yapamam ki, bu yaştan sonra olmaz ki...

Bu örnekleri kendi gerçekliğinizden çoğaltabilirsiniz. Sizin, 'öyledir, böyledir, gereklidir, bu budur' dediğiniz şeyler neler? Şimdi bir de şunu düşünün: Gerçekten öyleler mi :))

sevgiler


Stresim, Stresin, Stresimiz...Napcaz? Nasıl Başa Çıkıcaz :)

Günümüz insanının stresden bu kadar çok etkilenmesinin sebebi medeni hayatın çok hızlı bir şekilde ilerlemesi ve bizim duygusal olarak buna ayak uydurmakta geride kalmamızdır. O yüzden olumsuz duygularımız, aslında bizi rahatsız etse bile bizi birşeylerden korumaya çalışmaktadır. İlkel yaşamda "savaş ya da kaç" tepkisini verebilmek için gerekli olan duygularımızı şu anki medeni dünyada doğrudan yaşamamız çoğu zaman imkansızdır. O yüzden biz de hep bastırırız bunları, görmezden geliriz, yok sayarız. Halbuki onlar bize birşeyler anlatmaya çalışıyorlardır, bizi birşeylerden korumak, güvende tutmaktır amaçları. Biz onları yok saydıkça onlar malesef yok olmazlar. Bastırdıkça da birikirler içimizde. Bardak dolunca da patlarız. Bardak biraz boşalır, rahatlarız. Ama kaynak kurutulmadığı için duygularımız birikmeye de devam eder. Havuz problemi misali :)) Sonra yine bir patlama. Bu böyle devam eder... Bazen, dışarıya bir patlama da olmaz, tepki veremez insan. Onlar da hastalık, alerji, kanser, vs olarak patlar insanın vucüdunda. Yani o biriken duygular, eninde sonunda bir yerde açığa çıkar.

Bunun çözümü nedir o zaman? Bunun çözümü o bastırdığımız duygularımızla yüzleşmektir. Onları kabul etmektir. Dediğim gibi onlar bize aittir, içimizdedir... Ancak o zaman bir rahatlama olur. Ancak o zaman stresinizin kaybolduğunu görürsünüz. Ancak o zaman yel değirmenlerine savaş açtığınızın da farkına varırsınız :)

Bırakın, duygularınız aksın gitsin.... İlla ki, dışsal bir tepki verip de birinin gözünü patlatmanıza, saçını başını yolmanıza gerek yok :))) Kapatın gözlerinizi, o anı yaşayın, duygularınıza odaklanın. Hatta bir dinleyin onları, ne diyorlar? Saçma gelse de dinleyin, sonuna kadar. Bir adım geriye çekilin, yer açın o "olumsuz duygu"nuza. Bir rahatlasın, bir boşaltsın içini. Yüzleşin korkularınızla, kendinizle...Çekinmeyin bundan, emin olun yapabilirsiniz :)

sevgiler

27 Haziran 2012 Çarşamba

Çekim Yasası var mıdır? Çekiyor Muyuz, Çekemiyor Muyuz :)

Çekim yasasına ben inanıyor muyum? İnançlarını değiştir, bilinçaltını temizle, vizyonla, o frekansa çık, evrenle hizalan, olsun, bitsin. Ha herşeyi yaptın, olmuyorsa da, demek ki bunda bir hayır var...Yani, bir yol gösteriyor, harika. Ama en sonunda olmuyorsa, kadere bırak diyor. Beni rahatsız eden nokta da bu. Hem çekim yasası %100 doğru hem de olmuyorsa artık işi evrene bırak...Burada bişeyler eksik kalıyor. O yüzden, benim gerçekliğimde henüz "çekim yasası" şüpheli konumda. Tamam, bir deney yapılmış. Kabul...Kuantum deneyinde, fotonları eğer parçacık olarak görmeye niyet edersen parçacık, ışık olarak görmeye niyet edersen ışık olarak görüyormuşsun. Fakat, dediğim gibi, gerçek hayatta bunun pratiğini çokca yaşayıp da emin olmadıkça ben, "var" diyemiyorum. Ama "var" dediğim birşey var ki, inanın ki bu konuda sizi ikna edebilirim :)))

Öncelikle, ben buna "çekim yasası" olarak bakmıyorum. "Hedef belirleme" olarak bakıyorum. Odağınız nerdeyse, siz onu görürsünüz. Çekmezsiniz, aslında zaten etrafınızda vardır onlar. Ama görmek için, bakış açınızı değiştirmeniz gerekir. Çok kötü görünen bir olay, anında avantaja dönüştürülebilir, farklı anlamlara gelebilir. Sizin bakış açınız nerdeyse, dış dünya da size öyle görünmektedir.

Bunu da ancak nasıl değiştirebilirsiniz biliyor musunuz? Bilinçaltımızda....Bilinçaltımız bizim en sadık hizmetkarımızdır.... Anne karnında bilinçaltı kodlarımız oluşmaya başlar. Bu kodlar, bizi hayat karşısında korumak için oluşturulur. Atalamızdan gelen 2 kodumuz vardır: yüksekten düşme ve yüksek ses...Bu ikisi dışındakiler sonradan oluşur. Ve biz hayatımızı bu kodlara göre yaşamaya başlarız. Bu kodlar güvenlidir, bizi güvende tutmaktadır, dolayısıyla değiştirilmemelidir. Dış dünyadan algıladığımız ama bu kodlara, inançlara ters gelen şeyler anında filtrelenir, istisnai durum gibi çarpıtılır, gözardı, kulak arkası edilir ve unutulur. Bilinçaltı, kendi oluşturduğu güvenli kutusunda sizin yaşamınızı korumanıza devam eder. Hatta bazen, bir yetişkin olarak size yaptırdığı şeylerden hoşnut kalmazsınız. Kendinize kızarsınız, niye böyle yapıyorum diye, ya da kendinizi tutarsınız, içinize atar, duygularınızı bastırırsınız.

Duygularımız her zaman mantığımıza baskın gelir. Bu durum, beynimizde fiziksel olarak oluşur, o yüzden bu konuda eliniz kolunuz bağlı desek yeridir. Bu fiziksel duruma sonra değinelim....

Bilinçaltımız bize, zaten bizim ondan istediğimiz(ama bilinçsiz olarak istediğimiz) hayatı yaşatıyorsa, o zaman (bilinçli olarak) istediğimiz hayatı da ona kodlarsak nolur???? Kodlayabilir miyiz acaba? Bu konuda cevabım, gönül rahatlığıyla "EVVEETT"....Hedefinizi belirleyip, onu kodladığınızda, artık bilinçaltınız, sizi o hedefe götürmek için gerekli olan şeylere odaklanacaktır. Tercih sizindir :)))

sevgiler

Yollarımız farklı ama hedefimiz aynı :)


"Kader, hayatımızın önceden çizilmiş olması demek değildir. Bu sebepten, 'ne yapalım kaderimiz böyle' deyip boyun bükmek cehalet göstergesidir. Kader yolun tamamını değil, sadece yol ayrımlarını verir. Güzergah bellidir, ama dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir. Öyleyse ne hayatın hakimisin ne de hayat karşısında çaresizsin." Şems-i Tebrizi

"bir şey yap, güzel olsun..."

"Bir şey yap, güzel olsun. Çok mu zor ? O vakit güzel bir şey söyle. Dilin mi dönmüyor ? Öyleyse güzel bir şey gör veya güzel bir şey yaz. Beceremez misin ? O zaman güzel bir şeye başla. Ama hep güzel şeyler olsun. Çünkü; Her insan ölecek yaşta…"

Şems-i Tebrizi

Etiketler